Av.Özgür Eralp
 
www.ozgureralp.av.tr
 
Kasım 2006 – Ankara
 
ŞU MOBESE DEDİKLERİ…
 
Panoptikon’da hapishane hücreleri bir daire etrafına dizilmişlerdir ve hücrenin ortasında bulunan kuledeki gardiyan tarafından tek yönlü olarak gözetlenebilmektedirler… Panoptikon sözcüğünün isim babası Jeremy Bentham ve bu sözcüğü tekrar gündeme getiren Michel Foucault gözetlemenin insan davranışı üzerindeki gücünü  kabul ederler. Panoptikon’da gardiyan her dakika yerinde olmak zorunda da değildir, çünkü bireyler gözetlendiklerine inandıkları zaman, kendilerini gözetleyenin gözünden değerlendirmeye doğru bir eğilim taşımaktadırlar.[1]
Kırklı yılların sonunda kafasını hiç bir gizlisi kalmamış, tümüyle saydam hâle getirilmiş insan tipinin vizyonuna takan George Orwell de mutlak kontrol ile bu saydamlığı sağlayan süper devlete, kitabında Okyanusya adını yakıştırmıştı.1984 adlı bu kitapta Büyük Birader’in yönetimindeki devlette, yaşam alanlarının her köşesine yerleştirilmiş kameralar olan, insanların attığı her adımın, sarf ettiği her sözün resmî makamlarca nasıl izlenip, arşivlendiği anlatılmaktaydı.[2]
Herkesin gözetlenebilmesine olanak sağlayan G.Orwellin Tele ekranı veya Jeremy Benthamın mahkumların kontrol etmek için tasarladığı Panoptikon yöntemi hukuk ve felsefe dünyasında yıllardır tartışılırken[3]  yakın geçmişte hayatımıza giren  MOBESE bu tartışmaları yeniden alevlendirdi.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından projelendirilen ve Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu olarak lanse edilen MOBESE’nin ilginç bir başka açılımı daha olduğu ve bu açılımın MOBESE’nin M’si; Mustafa Hararcı ve Murat Nazmi Akman’ı, O’su; Osman Nihat Şen’i, B’si; Basri Aktepe’yi, E’si; Erin Çoban’ı, S’si; Süleyman Demirci’yi, E’si ise Erdoğan Toprakman’ı ifade ettiği  de söylentiler arasında. Bu isimler sistemi kuran ekibi oluşturan kişiler[4]
MOBESE önce polisleri yakalattı
MOBESE’ye yakıştırılan  başka adlar da  “Şehir Komuta Kontrol Merkezi” veya “Kent Bilgi ve Güvenlik Sistemi.”[5]
 
Her ne kadar MOBESE denince akla sadece sokaklara yerleştirilmiş kameralar geliyorsa da İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün internet sitesinde belirtildiği üzere projenin bileşenleri şu şekildedir;
» Komuta Kontrol Merkezi (K.K.M.)
» Araç Takip Sistemi (A.T.S.)
» Mobil Araç Sorgulama Sistemi (M.A.S.)
» Mobil-K Ünitesi (MOBİL-K)
» Karınca Evrak Transfer Sistemi (K.E.T.SİS.)
» Nezarethane İyileştirme ve Kontrol Merkezi (N.İ.K.S.)
» Bölge Görüntüleme Sistemi (B.G.S.)
» Plaka Algılama Sistemi (P.A.S.)
» Muhtarlık Otomasyon Sistemi (M.O.S.)
» Asayiş Otomasyon Sistemi (AS.O.S.)
» Mobil Operasyon Yönetim Merkezi (MO.YÖN)
» İstanbul Emniyet Müd. Bilgisayar Ağı (İEMNET)

 
Aslında MOBESE altında Bölge Görüntüleme Sistemi (BGS) olarak düzenlenmiş bu sistem halkın yoğun olarak bulunduğu ve geçiş güzergahı olarak bilinen yerlere konulan kameralar ile kameralardan alınan görüntülerin merkeze sürekli olarak aktarılıp kaydedilmesinden oluşmaktadır.
 
Bu sistemlerin keyfi ve düzensiz kullanımının başta kişisel verilerin ve özel hayatın gizliliği  olmak üzere bir çok hukuk kuralını ihlal etme ihtimalinin yüksek olduğu muhakkaktır.
1980 yılında OECD tarafından belirlenen “Adil Bilgi Uygulama Kuralları” özünde: *Bilgi toplanmasına belli kısıtlamalar getirerek, sadece gerekli bilgilerin toplanmasına izin verilmesini, *Mümkün olabilen durumlarda bilginin doğrudan kişinin kendisinden alınmasını, bilgi alınmasının sebebinin açıklanmasını ve neden bu bilgiye gereksinim duyulduğunun açıklanmasını, *Toplanan bilginin sadece bildirilen neden için kullanılmasını, *Bilgi veren kişiye, kişisel bilgilerine girme ve yanlış ise düzeltme olanağı verilmesini ister.
Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin 1995 yılı tarihli 95/46/EC sayılı yönergesine göre veriler yasal çerçevede toplanabilir ve verinin öznesine sistem hakkında bilgilendirilme yapılır. Veriler, verinin öznesine açıktır, veri sahibinin verilere itiraz ve yanlış olan verilere karşı düzeltme hakkı vardır. Yönerge de asıl önemli olan  Verinin gizliliği ve güvenliğini koruma ilkesidir. 2001 tarihli (CE) 45/2001 sayılı Avrupa Parlementosu ve Konseyinin Topluluk Kurum ve Organlarına Yönelik Verilerin Korunmasına İlişkin Düzenlemesine göre de kişisel veriler; adil ve yasal olarak, belirlenen, açık ve yasal olan amaçlar için toplanmalı ve ancak bu amaçlar doğrultusunda kullanılmalı, toplanma amacıyla ilgili ve yeterli ölçüde olmalı, bu amacı aşmamalı, doğru ve güncel olmalı (yanlış ya da eksik olan verinin silinmesi ya da düzeltilmesi için gereken yapılmalı) ve ancak amaca uygun olarak gerektiği sürece saklanmalıdır.
Ülkemizde, Özel Hayatın Gizliliği, Haberleşme Hürriyeti ve Haberleşmenin Gizliliği Anayasa ile korunmuştur. (T.C.Anayasası Madde 20, Madde 22). Türkiye ayrıca; (8.maddesiyle) “Herkesin Özel ve Aile Hayatına, Konutuna ve Haberleşmesine Saygı Gösterilmesini” hükme bağlayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni 1954 yılında onaylamış; “Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması”’na ilişkin 108 sayılı Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni de 1981 yılında imzalamıştır. Bunların yanı sıra Türkiye, veri koruması ve sınır-ötesi bilgi akışı konusundaki OECD Yönlendirici İlkelerini de imzalamıştır.[6]
 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar başlıklı dokuzuncu bölümündeki maddelerle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması başlıklı 135.maddesi ve Teknik Araçlarla izleme başlıklı 140.maddelerinde ise ilgi çekici düzenlemeler mevcuttur.
Kişisel verilerin korunmasına ilişkin en somut ve özel düzenleme olan “Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı” 09.11.2005 tarihinde Başbakanlığa sevk edilmiştir.[7],
 
Sonuç olarak; teknolojik gelişmelerin artık hayatın her alanında etkisini gösterdiği bir dönemde Emniyet Birimleri’nin suçu önleme ve suçla mücadele çalışmalarında bu tür imkanlardan yararlanmasını doğal bir davranış biçimi olarak kabul etmek gerekmektedir. Bu yararlanmanın sınırlarını ise her zaman olduğu gibi felsefe akımları ve siyasal düşünce sistemlerinin etkisinde şekillenen hukuk çizecektir.