CEVAP 161

internette yapılan e-ticaret işlemlerinde dolandırıcılık suçları artmıştır.

Günümüzde e-ticaret siteleri aracılığıyla mal ve hizmeti satımı işlemleri yoğunlaşmakla birlikte kullanıcıların ikinci el olarak tabir edilen malları e-pazar uygulamaları aracılığıyla alım ve satım işlerinde de artış gözlemlenmektedir. Öyle ki kullanıcılar kendilerine ait fotoğraf, cep telefonu, bilgisayar, televizyon gibi taşınır mallarını bu e-pazar siteleri aracılığıyla satmakta hatta ikinci el araba ve ev gibi nispeten daha yüksek fiyatlı olan mallar dahi çok rahat bir şekilde satılır hale gelmiştir.

Durum böyle olunca hukuki uyuşmazlıklar da artmaya başlamıştır.

http://www.pirsushaber.com/otomobillerini-internetten-satmak-isteyen-30-kisi-dolandirildi-1065114n.html

Kahramanmaraş’ta satın aldıkları otomobillerin parasını sahiplerine ödemeden, araçları başkalarına devreden dolandırıcılık çetesinin aynı yöntemle yaklaşık 30 kişiyi dolandırdığı ortaya çıktı.
İnternette alım-satım sitelerini takip ederek otomobilini satmak isteyen vatandaşları ağına düşüren dolandırıcılar, esnaf görüntüsü vererek vatandaşın önce güvenini kazanıyor, ardından anlaşma sağladıkları araç sahiplerine satın aldıkları otomobilin parasının bir bölümünü ödeyip noter satışını aldıktan sonra kayıplara karışıyor. Dolandırıcıların satış için gittikleri noterde araç sahiplerini oyalama taktiği kullanarak ‘Abi biz aracın satışını veya devrini almıyoruz. Sadece bizde size bir miktar para verdik, bunun karşılığında bir belge alacağız.’ diyerek vekâlet belgesi imzalattıkları, daha sonra da aldıkları vekâletle otomobilleri şehir dışında başkalarına devrettikleri iddia ediliyor. 8 kişi oldukları öğrenilen dolandırıcılık çetesinin öğretmen, emekli, esnaf ve doktorların da aralarında bulunduğu farklı meslek guruplarına sahip yaklaşık 30 kişiyi dolandırdığı belirtildi.
SAVCILIK OLAYLA İLGİLİ TAKİPSİZLİK KARARI VERDİ
Olayın ardından dolandırıldıklarını anlayan çete mağdurları, birbirleriyle irtibat kurdu. Birlikte Kahramanmaraş Adliyesine giden 15 kişi, avukat aracılıyla 8 zanlı hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına ‘Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve nitelikli dolandırıcılık’ suçundan şikâyette bulundu. Ancak Savcılık, “Girişilen tahkikat sonucunda, toplanan delil, bilgi ve belgelerden adı geçen şüphelilerin ticari amaçla bir araya geldikleri, her ticari amaçla bir araya gelmenin örgüt sayılamayacağı, adı geçen şüphelilerin suç işlemek amacıyla örgüt kurduklarına dair şüpheden uzak, haklarına kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli, inandırıcı ve kesin deliller bulunmaması nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına, araç mağdurlarıyla ilgili ise “Müştekilerin sahibi bulundukları araçları şüphelilere bir miktarını peşin geri kalanını da senet alarak devir işlemleri içinde şüphelilere vekâlet verme şeklinde gelişen işlem ve eylemlerde ve yapılan protokollerde dolandırıcılık suçunun hile ve desise unsurlarının bulunmadığı, taraflar arasında vuku bulan olayın hukuki anlaşmazlık olduğu, açıklanan nedenlerle kovuşturma olanağı kalmadığından, şüpheliler hakkında isnat edilen dolandırıcılık suçundan suçun yasal unsurları itibariyle oluşmaması nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi.
Kararın ardından mağdurlar Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesine verilen kararla ilgili itiraz davası açarak, davanın sonuçlanmasını bekliyor. Dolandırıcılık mağdurları adına konuşan ve 47 bin lira değerindeki otomobilinin 23 bin lirasını dolandırıcılardan kurtaran öğretmen A. Ç., çetenin Gaziantep merkezli çalıştığını, çevre illerde dolandırıcılık yaptığını öne sürdü.
Otomobilinin 24 bin lirasını almadan dolandırıcıların kayıplara karıştığını söylene Ç. olayı şöyle anlattı: “Biz Gaziantep’ten şehrimize gelen ve burada kendini esnaf olarak tanıtıp büyük bir araç dolandırıcılığı şebekesinin mağdurlarıyız, arkadaşlarla beraber. Bu insanlar buraya geliyorlar, bizden sahibinden.com üzerinden satılığa çıkardığımız araçlar için pazarlık yapıyorlar, kendilerinin yanına gittiğimizde aracın parasının yarısını veriyorlar, yarısını da 10-15 günlük kısa vadeli senet veriyorlar. Biz aracın satışını veya devrini paramızı almadan vermeyeceğiz dediğimiz halde notere gidiyoruz, noter de diyorlar ki ‘Biz aracın satışını veya devrini almıyoruz. Sadece bir miktar para verdik bunun karşılığında bir belge alacağız.’ Bizde notere diyoruz ki, biz bu aracın satışını veya devrini vermeyeceğiz ona göre mukavele yapın, belge verin. Biz böyle dediğimiz halde noterden bize bir açıklamada bulunulmuyor. Zaten gittiğimizde evraklar hazır oluyor, o arada bizi bir laf kalabalığına tutuyorlar ve imzalıyoruz. Maalesef birkaç gün sonra öğrendik ki bu imzaladığımız kâğıtla bizim araçların devrinin satışını alıp yine bir başkasının üzerine vekâlet yoluyla satışlarını gerçekleştiriyorlar. Biz arkadaşlarla birlikte mağdur durumdayız ve yetkililerden bu mağduriyetimizin giderilmesini istiyoruz.”
Olayın bir başka mağduru A. Ş. ise, “22 bin liraya anlaştık, 10 bin lirasını aldım, 12 bin lirası kaldı. Bu kişiler Antep’ten geliyor. Burada bir esnaf gibi dükkânı var. Benim gibi vatandaşları dolandırıyor, vatandaşların iyi niyetinden faydalanıyor. 30’dan daha fazla kişi dolandırılmış. Mağduriyetimizin çözülmesini, başka kişilerin de bizim durumumuza düşmemelerini arzu ediyoruz.” diyor.
Dolandırıcıların esnaf görüntüsü verip vatandaşın güvenini kazandığını anlatan mağdur A. A. da, “Gaziantep’ten Kahramanmaraş’a gelip kendisini esnaf gibi gösterip, en az 30 kişiyi dolandıran araç çetesi var. Bu konuda vatandaşlara sesleniyorum. Temkinli, tedbirli olsunlar. Benim aracım 71 bin TL değerindeydi, 35 bin TL’sini verdiler, 36 bin TL’si kaldı.” dedi.
Noterde hep aynı yöntemle dolandırıldıklarını kaydeden A. K. ise “25 bin TL değerinde bir kamyonetim vardı. Müşteri olarak geldiler, dükkâna gittik çay, kahve ikram ettiler, muhabbet geliştirdiler. Dediler ‘biz burada esnafız bize bir araba lazım sana 15 bin lira verelim, 10 bin lirayı’da 10 gün sonra verelim.’ Esnaf olarak güven verdiler. Arkadaşların çektiği sıkıntıları noterde bizde çektik. Meğer insanlar bizi dolandırma amacında bir şebekeymiş. Biz 30 kişi kadar mağduruz.” ifadelerini kullandı.

http://www.sabah.com.tr/Yasam/2013/12/21/dolandiricinin-yeni-hedefi-online-siteler

İstanbul’da bir GSM operatörünün güvenlik uzmanı Y.K. (32), bir internet sitesine satış ilanı verdiği cep telefonu için anlaştığı kişi tarafından dolandırıldı. Y.K., cep telefonunu satmak için online satış imkânı sağlayan sahibinden. com’a ilan verdi. Y.K.’yi aynı gün bir kişi 0539 947…. numaradan aradı. İkili 2 bin lira için anlaştı. Akşam 22.30 sıralarında kararlaştırılan Üsküdar’daki adrese giden Y.K. telefondaki kişinin yerine başkasının geldiğini fark etti. Dolandırıcının başka bir kişiyi göndermesinden şüphe duymayan Y.K. telefonuna karşılık bin dolar aldı. Paraları kontrol eden Y.K., dolarların üzerindeki kabartmalara da ikna oldu. Ertesi gün döviz bürosuna giden Y.K. paraların sahte olduğunu öğrenince neye uğradığını şaşırdı. Doğancılar Polis Merkezi Amirliği’ne giden mağdur genç şikâyetçi oldu. Bölgedeki kameraları inceleyen polis, olayla ilgili soruşturma başlattı. Polis, aynı yöntemle dolandırıcılık konularının arttığına dikkat çekerek, yakın zamanda sadece Üsküdar’da 10 kadar benzer olay yaşandığını vurguladı.
Sahibinden.com’da iki dolandırıcı, başka bir kişi adına çıkardıkları telefon numarası ile satılık araba ilanı verdi. Kapora parası aldıktan sonra kayıplara karışan dolandırıcıların kimlileri, şikayet üzerine tespit edildi. İki dolandırıcı hakkında 10 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

http://www.son.tv/haber-220540

SAHTE ARABA İLANIYLA DOLANDIRDILAR
A.Ç. ve F.A. isimli dolandırıcılar, sahibinden.com isimli ilan sitesine başkası adına aldıkları cep telefonu numarası ile satılık araba ilanı verdiler. İlanla ilgilenen C.Ö., ilandaki telefon numarasını arayarak dolandırıcılar ile iletişime geçti. Dolandırıcılar, 1.000 TL kapora yatırılmasını istediler.
Verilen hesaba 1.000 TL yatıran C.Ö., dolandırıcılara bir daha ulaşamadı. Kandırıldığını anlayan C.Ö., polise giderek şikayetçi oldu. Yapılan araştırmada ilandaki numaranın sahte evraklarla N.Ç. adına çıkarıldığı tespit edildi.
TELEFON GÖRÜŞMELERİ ELE VERDİ
Soruşturmayı derinleştiren polis, bu numara ile yapılan görüşmeleri mercek altına alarak dolandırıcılara ulaştı. İfadeleri alınan dolandırıcılar hakkında yürütülen soruşturma sonucu iddianname hazırlandı.
Tutuksuz yargılanan dolandırıcılar hakkında, “Bilişim sistemleri kullanılarak dolandırıcılık” ve “Özel belgede sahtecilik” suçlamasıyla dava açıldı. Dolandırıcılar, 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacaklar.

Konuya ilişkin güncel nitelikteki bir Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise bu konuyla ilgili çok önemli kriterler ortaya koymuştur.

Bir satıcı kendine ait arabayı satmak için e-pazar uygulaması olan bir internet sitesine ilan verir. Bir alıcı da bu arabayı ve fiyatını makul bulur ve satıcıyla telefonla temasa geçer. Bu aşamadan sonra alıcı arabayı almak için satıcıya bir miktar kapora gönderir. Bir kaç kez daha talep geldiği için kısmi ödemelerde de bulunur. Sonrasında ise arabayı almak için satıcıya ulaşmaya çalışır ama ulaşamaz. İlgili hakkında suç duyurusunda bulunur. Bunun sonucunda ise yargılama yapılır ve nihayetinde satıcının bu eylemi   bilişim sisteminin araç olarak kullanılması suretiyle gerçekleştirilen eylemlerin TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının ( f ) bendi uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçu olarak kabul edilir. Bazı üyelerin karşı oyuna rağmen çoğunluk görüşüyle bu tespit Yargıtay Ceza Genel Kurulu haline gelir.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Dolandırıcılık başlıklı 157.maddesi aşağıdaki gibidir:

Madde 157- (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.
 

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Nitelikli Dolandırıcılık başlıklı 158.maddesi aşağıdaki gibidir:

Madde 158- (1) Dolandırıcılık suçunun;
a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
 

Konuya ilişkin T.C. YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ E. 2012/13298 K. 2012/44454 T. 28.11.2012 tarihli kararı aşağıdaki gibidir:

Somut olayda;sanığın www.sahibinden.com isimli internet sitesine satılık otomobil ilanı verdiği bu ilan sonrasında telefonla kendisi ile irtibat kuran kişilerle otomobil satışı konusunda pazarlık yaptığı avans veya masraflar şeklinde paralar havale etmelerini istediği müştekinin de suç tarihinde bu şekilde sanığa 250 TL parayı havale yoluyla gönderdiği sanığın gönderilen havale bedelini çektiği halde bir daha müşteki ile görüşmediği şeklindeki eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 158/1-g maddesinde düzenlenen Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu teşkil ettiği gözetilmeksizin suç vasfında yanılgıya düşülerek TCK.nun 158/1-f maddesinde düzenlenen banka ve kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkındaki hüküm kesinleştirilip infaza verildiği anlaşıldığından infazın durdurulmasına,sanığın salıverilmesine başka suçtan tutuklu ya da hükümlü olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 28.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Konuya ilişkin T.C. YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ E. 2012/14159 K. 2012/45844 T. 18.12.2012 tarihli kararı aşağıdaki gibidir;

Mahkumiyet kararının verildiği 01.11.2010 tarihinde başka bir suçtan Ankara 2 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu olarak bulunan sanık M.Ç.’nin duruşmaya getirilmediği gibi, Ceza İnfaz Kurumundan tahliye olan sanığa mahkumiyet kararının tebliğ edilememesi üzerine 31.01.2011 tarihli kolluk tutanağıyla yeni adresi tespit edilmesine rağmen, bu adrese tebligat çıkartılmadan, bu adresten de ayrılıp ayrılmadığı ve meçhul kişilerden olup olmadığı tespit edilmeden, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 28. maddesine aykırı bir şekilde 04.03.2011 tarihli resmi gazetede ilan edilen mahkumiyet hükmünün 30.03.2011 tarihinde usulsüz olarak kesinleştirildiği anlaşılmakla, sanık Mürsel’in eski hale getirme talebinin haklı, 13.10.2011 tarihli temyiz isteminin öğrenme üzerine ve süresinde olduğuna karar verilerek yapılan temyiz incelemesinde;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık M.Ç. hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
1-Sanık M.Ç.’nin aynı yargı çevresi içerisinde başka bir suçtan Ankara 2 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olduğu ve “duruşmalardan vareste tutulmaya” dair talebi de bulunmadığı anlaşıldığından, Cumhuriyet Savcısının esas hakkında mütalaasını verdiği ve mahkumiyet kararının verildiği 01.11.2010 tarihli duruşmaya katılımı sağlanmadan yokluğunda yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 193 ve 196.maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,
2-Sanık M.Ç. hakkında şikayetçiler S.Y. ve S.E.’ye yönelik eylemleri nedeniyle dolandırıcılık suçundan açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
Kabule göre de;
3-Somut olayda; sanıkların birlikte anlaşarak E.C. adına posta çeki hesabı açtırdıktan sonra, www.sahibinden.com adlı internet sitesine farklı araçlara ait resimler koyup özelliklerini de belirtmek suretiyle satılık ilanı verdikleri, internetten ilanı gören şikayetçilerin ilandaki telefonu arayarak sanıklarla irtibata geçtikleri, sanıkların şikayetçilerden kaparo istedikleri, bunun üzerine şikayetçi H.K.’nin 500 TL, Selim’in 200 TL, Serdar’ın 250 TL parayı sanık E.C’ye ait posta çeki hesabına havale ettikleri, sonrasında şikayetçilerin irtibat telefonunu defalarca aramalarına rağmen sanıklara ulaşamadıkları, bu şekilde sanıkların birlikte hareket ederek basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işledikleri gözetilmeksizin, yazılı şekilde basit dolandırıcılık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
4-Sanıklar hakkında temel ceza tayini sırasında hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırdan belirlendiği halde adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespit edilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı yasanın 326 /son maddesi gereğince ceza miktarı bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, sanık M.Ç. hakkındaki hüküm kesinleştirilmeden cezaevine alınması nedeniyle TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse derhal serbest bırakılması için ilgili C. Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 18.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ E. 2012/9922 K. 2012/44243 T. 27.11.2012 tarihli kararı aşağıdaki gibidir:

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
5237 Sayılı TCK’nun 158/1.fıkrasının g bendinde dolandırıcılık suçunun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması için basın ve yayın araçlarının suçun işlenmesinde özel bir kolaylık sağlanmış olmaları, gerçeğe aykırı haberlerle okuyucu veya izleyenlerin aldatılması suretiyle çıkar sağlanması gerekir.
Somut olayda; sanıkların, www.sahibinden.com isimli alışveriş sitesine üye olarak bu site üzerinden gerçekte var olmayan elektronik ve benzeri eşyaları satmak konusunda telefon numarası bildirip ilan verdikleri, müşteri olarak arayan katılan ve müştekiler ilanda gösterilen bilgisayar veya diğer elektronik eşyaları parayı sanık M.K.’ye ait hesap numarasına yatırmaları halinde bilgisayarı veya diğer sattığı eşyaları bu kişilere kargoyla hemen gönderebileceklerini beyan ederek banka hesaplarına havale yaptırmak suretiyle değişik miktarlarda para almaları şeklinde gelişen olayda, sanıkların bilişim sistemini araç olarak kullanmadıkları, havale yapılan bankanın da ödeme aracı olarak kullanıldığı ancak, sanıkların internet üzerinden verdikleri ilanın suçun işlenmesini kolaylaştırdığı, sanıkların dolandırıcılık suçunu basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işledikleri anlaşılmakla;
Sanıkların eyleminin 5237 sayılı TCK.nun 158/1-g maddesinde düzenlenen “basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanılması” suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanık D.A.S. hakkında G.H.’ye karşı nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik olarak;
Müştekinin 03.02.2011 tarihli celsede sanığın zararını karşılayacağını söylediği bu nedenle şikayetten vazgeçtiğini beyan etmesi sanığında müştekinin katılmadığı 17.02.2011 tarihli celsede müştekinin zararını karşıladığına yönelik savunma yapması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenebilmesi bakımından müştekiden, sanık tarafından kendisine ödemeye yapılıp yapılmadığı sorularak, ödeme varsa, ödemenin sanığın pişmanlığından kaynaklanıp kaynaklanmadığının, bu şekilde sanığın etkin pişmanlık gösterip göstermediğinin değerlendirilerek, sonucuna göre 5377 sayılı Kanun ile değişik 5237 Sayılı TCK’nın 168/2 maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğinin tartışılması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ve sanık M.K. müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Konuya ilişkin T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2013/8-140 K. 2013/171 T. 16.4.2013 tarihli kararı aşağıdaki gibidir:

Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanık H. A. S.’ın 5237 sayılı TCK’nun 158/1-f, 43, 62, 52/2, 53 ve 58. maddeleri gereğince 5 yıl hapis ve 5.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.07.2011 gün ve 134-208 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 12.03.2012 gün ve 1704-31436 sayı ile;
“… Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisi veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Somut olayda; sanığın www.sahibinden.com internet sitesi aracılığıyla araç satışı için ilan verdiği, katılanın, bu ilanı görerek sanığı ilanda gösterilen cep telefonundan aradığı, sanığın, 11.08.2008 ve 12.08.2008 tarihlerinde olmak üzere, kapora bedeli, eşi hastanede olmasından dolayı acilen paraya ihtiyacı olması, hastaneden çıktıktan sonra kendisinin yanına gelmesi için parasının kalmaması gibi bahanelerle, üç defa ayrı ayrı kapora dışı bedel olarak toplam 2.500 TL parayı, katılandan istediği, katılanın, parayı, sanığın PTT hesabına gönderdiği eylemde, bilişim sisteminin aracı kılınması suretiyle dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiş ve tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir…”,
Açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.04.2012 gün ve 372532 sayı ile;
“… İtiraza konu olayda; katılan, internet üzerinde satış ilanını gördüğü 2004 model Renault marka ve Clio tipli aracı 12.000 TL bedelle satın alma konusunda telefon görüşmeleri ile anlaşmış ve sonrasında yine telefonla yapılan görüşmelerin ardından 11.08.2008 ve 12.08.2008 tarihlerinde üç ayrı seferde, havale yoluyla sanığın hesabına toplam 2.500 TL para göndererek, sanığın haksız menfaat temin etmesini sağlamıştır. Katılanın, hileli davranışlarla, anlaşma tarihi itibariyle, 12.000 TL. ye kadar parayı ( bu miktar dahil ) ödeme konusunda kandırılmış olması nedeniyle, olayda, bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçun birden fazla işlendiğini söylemek güçlük arz etmektedir. Şayet, sanık, tek seferde ya da parçalar halinde 12.000 TL. yi katılandan elde ettikten sonra ya da ettiği sırada, yeni menfaat temin etmeye yönelik hileli davranışlarını yinelerse ( ek masraf gerektiğini, anlaşılan fiyatın yetersiz kaldığını, başkası adına olan aracın sahibinin bu fiyatı kabul etmediğini vb.ni söyleyerek daha fazla menfaat temin etmeye yönelme, benzer şekilde başka bir aracı satmaya çalışma gibi ), bu noktada, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması olaya daha uygun düşecektir. Zira, bu takdirde, sanığın, suç işleme kararlılığı ile iradesini devam ettirerek daha fazla haksız menfaat elde etme amacıyla değişik tarihlerde birden çok hileli hareketleri gerçekleştirmesi itibariyle suç kastının yenilendiğinin kabulü gerekeceğinden, zincirleme suç hükümlerinin uygulama yeri bulunmaktadır.
Bu nedenlerle, sanığın sübutu kabul edilen eyleminin, TCK’nun 157/1. maddesi kapsamında ‘basit dolandırıcılık’ suçunu oluşturduğunun ve olayda TCK’nun 43/1. maddesi kapsamında ‘zincirleme suç’ hükümlerinin uygulama yerinin bulunmadığının kabulünün gerekeceği değerlendirilmekle, Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin bu konudaki aksi kabullerinin hukuka aykırı olduğu kanaati oluşmuştur…”,
Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 16.10.2012 gün ve 12197-43504 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suçun nitelendirilmesine ve TCK’nun 43/1. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın “www.sahibinden.com” adlı internet sitesinde 2004 model Renault Clio marka aracın satışı için ilan verdiği, Bursa’da yaşayan katılanın internet üzerinde satış ilanını gördüğü, sanıkla yaptıkları telefon görüşmeleri sonucu aracı 12.000 Lira bedelle satın alma konusunda anlaştıkları, katılanın 11.08.2008 günü saat 14.17′de Bursa Gençosman PTT şubesinden İstanbul Küçükbakkalköy PTT şubesine 150 Lira kaparo gönderdiği, aralarında varılan anlaşma gereği katılanın 12.08.2008 tarihinde aracı almak için Edirne’ye gittiği ve sanığı telefonla aradığı, sanığın eşinin doğum yaptığı için hastanede olduğunu ve paraya ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine katılanın 12.08.2008 günü saat 09.13′ te Edirne PTT şubesinden İstanbul Kasımpaşa PTT şubesine 1.750 Lira, hastaneden çıktıktan sonra kendisinin yanına gelmesi için parasının kalmadığını söylemesi nedeniyle de bu kez saat 10.57′ de yine aynı şekilde 600 Lira gönderdiği, böylece katılan tarafından sanığa üç defada gönderilen toplam paranın 2.500 Lira olduğu, katılanın sanığa PTT aracılığı ile gönderdiği paranın sanık tarafından İstanbul Küçükbakkalköy ve Kasımpaşa PTT şubelerinden çekildiği, katılanın bundan sonra telefonunu kapatan sanığa ulaşamadığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
1- )Suçun nitelendirilmesine ilişkin uyuşmazlığın değerlendirilmesinde:
Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, “elektronik beyin” veya “bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş sistem” olarak adlandırılan bilgisayar; “çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi önceden verilmiş bir programa göre yapıp sonuçlandıran, bilgileri depolayan elektronik araç, elektronik beyin” anlamına gelmektedir. İnternet ise, dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayarın birbirlerine bağlanmaları ile oluşan global bir bilgisayar ağları sistemini ifade eder. Bilişim de; “insanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandıgı ve bilimin dayanağı olan bilginin özellikle elektronik makineler aracılığıyla düzenli ve akla uygun bir biçimde işlenmesi bilimi, bilginin elektronik cihazlarda toplanması ve işlenmesi bilimi” olarak tanımlanmaktadır. Yerleşmiş yargısal kararlar ve öğretideki baskın görüşlere göre de, bilişim sisteminin, verileri toplanıp yerleştirdikten sonra otomatik işleme tabi tutma imkanı veren manyetik sistemler olduğu kabul edilmiştir.
5237 sayılı TCK’nda bilişim suçları; “Bilişim alanında suçlar” bölümünde düzenlenmekle birlikte, ayrıca çeşitli bölümlerde de bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi mümkün olan suç tiplerine yer verilmiştir. “Bilişim alanında suçlar” bölümünde yer alan 243. maddesinde bilişim sistemine girme, 244. maddesinde sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, 245. maddesinde banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçları düzenlenmiştir. Bunun yanında, “Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar” bölümünde yer alan 135. maddesinde kişisel verilerin kaydedilmesi, 136. maddesinde kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, 138. maddesinde ise verilerin yok edilmemesi suçları bilişim suçu olarak nitelendirilebilecek şekilde düzenlenmiştir. Öte yandan, 132. maddesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal, 124. maddesinde haberleşmenin engellenmesi, 125/2. maddesinde hakaret, 142/2. maddesinin ( e ) bendinde hırsızlık, 158/1. maddesinin ( f ) bendinde dolandırıcılık, 226. maddesinde müstehcenlik, 163. maddesinde karşılıksız yararlanma gibi suçlar bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenebilen suçlardandır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi açısından dolandırıcılık suçu üzerinde de durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nun “Dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesi; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde düzenlenmiş, suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hallerine ise 158. maddede yer verilmiştir.
Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
1 ) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2 ) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3 ) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
Bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu ise TCK’nun 158/1-f maddesinde; “ ( 1 ) Dolandırıcılık suçunun;…f ) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,…İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, ( e ), ( f ) ve ( j ) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın ( f ) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır” açıklamalarına yer verilmiş olup, bu bentte bilişim sistemleri ile banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık olmak üzere birden fazla nitelikli hal kabul edilmiştir.
Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş, gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişiye ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması, yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde, yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması sözkonusu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Bilişim sistemlerinin aynı anda birçok kişiye ulaşmasındaki çabukluk ve sağladığı kolaylığa dayanarak “www.sahibinden.com” adlı internet sitesinde araç satışı için ilan veren sanığın, Bursa’da yaşayan ve ilanı internet üzerinden görerek kendisini arayan katılanın önce kaparo adı altında 150 Lira, ardından aralarında vardıkları anlaşma gereği Edirne’ye gelen katılana eşinin doğum yaptığı için hastanede olduğu ve yanına gelmesi için paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek iki defada 2.350 Lira parayı PTT şubesi aracılığı ile göndermesini sağlaması, daha sonra da telefonunu kapatarak katılanla olan irtibatını kesmesi şeklinde meydana gelen olayda; bilişim sisteminin araç olarak kullanılması suretiyle gerçekleştirilen eylemlerin TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının ( f ) bendi uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu nedenle, sanığın bilişim sisteminin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ve bu hükmün onanmasına dair Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının suçun nitelendirilmesine ilişkin itirazının reddine karar verilmelidir.
Sanığın eyleminin TCK’nun 158/1-f maddesi kapsamında kaldığına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; “sanığın eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağından itirazın kabulü gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
2- ) Sanık hakkında TCK’nun 43/1. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlığa gelince;
5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Bu kuralın istisnalarına ise, aynı kanunun “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 ( bileşik suç ), 43 ( zincirleme suç ) ve 44. ( fikri içtima ) maddelerinde yer verilmiştir.
Ceza hukukunda kanundaki suç tanımına uygun olarak gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak, her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak, bazı hallerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri de zincirleme suçtur. Zincirleme suçta faile tek ceza verilirken, kanunun öngördüğü miktarda bir artırım da yapılması söz konusudur.
Zincirleme suç, 765 sayılı TCK’nun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır” şeklinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir.
5237 sayılı Kanunun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim 765 sayılı TCK’nun yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı nedeniyle öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde gözönüne alınabilecektir.
Dolandırıcılık suçunda fail tarafından yapılan ve mağduru aldatıcı nitelikteki hileli davranışlar suçun unsurudur. Fail, yaptığı hileli davranışlarla mağduru aldatılıp, iradesini fesada uğratarak mağdurun gerçekte yapmak istemediği hareketleri yapmasını sağlayarak haksız yarar sağlamaktadır.
Dolandırıcılık suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçun temel şekli veya nitelikli hallerinin değişik zamanda en az iki kez işlenmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle kanunda suç olarak tanımlanmış eylem değişik zamanlarda en az iki kez gerçekleştirilmelidir. Suçun unsuru olan veya ilk hareketin devamı niteliğindeki hareketler nedeniyle zincirleme suç hükümleri uygulanamayacağı gibi, ilk suç tamamlandıktan sonra yapılan ve tek başına suçun tüm unsurlarını üzerinde taşımayan eylemler nedeniyle de zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır. Başka bir anlatımla, failin aynı mağdura karşı değişik zamanlarda birden fazla dolandırıcılık suçunu işlemesi ve bu eylemlerini aynı suç işleme kararı altında gerçekleştirmesi durumunda ancak zincirleme suç hükümleri uygulanabilir. Fail ile dolandırıcılık suçunun mağduru arasında devam eden ilişkide birden fazla haksız yarar sağlanması dolandırıcılık suçunun birden fazla işlendiği anlamına gelmemektedir. Failin aynı hileli davranışlarla ya da önceki davranışların devamı niteliğinde olan ancak tek başına dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyen fiillerle mağdurdan birden fazla haksız yarar elde etmesi durumunda fail tek bir dolandırıcılık suçundan cezalandırılacak ve zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, başlangıçta planladığı senaryonun gereği olarak katılandan almak istediği miktarı alabilmek için telefonla katılandan önce kaparo adı altında bir miktar haksız yarar temin ettikten sonra, eşinin doğum yapması nedeniyle hastanede bulunduğu ve hastaneden çıkmak için paraya ihtiyacı olduğu gibi çeşitli bahanelerle para isteyip tekrar haksız yarar elde etmesi, yeni bir dolandırıcılık suçunun sonucu olarak elde edilen yararlar olmayıp, sanığın ilk başta oluşturduğu ve katılanı yanıltan hileli davranışların sonucu oluşan neticeler olup, gerçekleşme şekli ve eylem bütünlüğü içinde tek bir dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Dolayısıyla sanık hakkında TCK’nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulama yeri bulunmamakta olup, ancak bu hususun TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınması gerekir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, suçun nitelendirilmesi açısından yerinde bulunan yerel mahkeme kararının, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan onüç Genel Kurul Üyesi; “sanık hakkında TCK’nun 43/1. maddesinin uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
a- ) Suçun nitelendirilmesine ilişkin olarak REDDİNE,
b- ) Sanık hakkında TCK’nun 43/1. maddesinin uygulanma şartlarının bulunmadığına ilişkin olarak ise KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 12.03.2012 gün ve 1704-31436 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.07.2011 gün ve 134-208 sayılı kararının zincirleme suç hükümlerinin uygulanması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, her iki uyuşmazlık yönünden de 02.04.2013 günü yapılan birinci müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 16.04.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.