CEVAP 165 :
Kişilerin cinsel yaşamlarına ilişkin bilgilerin internette, sosyal medyada ve haber sitelerinde yayınlanması kural olarak mümkün değildir.
Günümüzde kişinin cinsel yaşantısıyla ilgili bilgiler haber olarak gazetelerde yer alabilmektedir. Ancak gerek internet sitelerinin çoğalması ve kullanımın yaygınlaşması gerekse facebook, twitter,youtube, instagram, pinterest gibi sosyal medya uygulamalarının yaygınlaşması, gerekse msn messenger, whatsapp, bbs, facetime, gtalk, skype gibi görüntülü konuşma yazılımlarının kullanımının yaygınlaşmasıyla kişinin özel hayatına ilişkin bilgilerin bu araçlarla ihlal edilmesi çok daha sık karşılaşılan bir hukuki sorun hale gelmiştir.
Bu tip hukuka aykırı yayınlarla karşılaşanlar ilgililer aleyhine suç duyurusunda bulunup ceza davası açılmasını talep etmekte bunun yanı sıra hukuk mahkemelerine başvurup maddi ve manevi tazminat davaları açabilmektedirler. İçeriğin çıkarılmasına ilişkin talepler ise özellikle sosyal medya uygulamalarında çok daha zor olabilmektedir. Kişilerin ad ve soyadlarının da açıkça yer aldığı bu haberler google, yandex, bing gibi arama motorları aracılığıyla kolaylıkla bulunabilmekte bu durum kişinin özel ve iş yaşantısını büyük ölçüde etkilemektedir.
Bu tip yayınlarda hangi türden yayınların manevi tazminatı gerektirip gerektirmediği hususu ise uygulamada Yargıtay kararları ile şekillendirilmektedir.
Dava konusu edilecek haberde veya yayında özle biçim arasında denge bozulmalı  olayın niteliği gereğince ilgili yayın organının halkı aydınlatmak, kamuyu bilinçlendirmek kastıyla hareket ettiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.
Kişilik haklarına saldırı halinde hükmedilecek manevi tazminat miktarı tutarının belirlenmesi açısından getirilen yasal düzenleme açıktır. Türk Borçlar Kanunu md. 58; “Kişilik haklarının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir”. demektedir.
Kişilik haklarına saldırı nedeni ile talep edilen manevi tazminat miktarı belirlenirken, saldırının kişilik hakkı zedelenen kimsenin manevi kişilik değerlerinde sebep olunan objektif eksilme göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer yandan tarafların sıfatları, iştigal ettikleri makam, diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alınmalıdır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2004/15629 Esas ve 2005/12777 Karar sayılı kararına göre;

“Dava basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemidir. Dava konusu yayınlarda, davacı hakkında, evde cinsel gücü artıran ilaç bulan eşi tarafından açılan boşanma davası haber konusu yapılmıştır. Davacı özel hayatına müdahale niteliğindeki yayının ve yayında kullanılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle manevi tazminat istemektedir. Davalı taraf ise boşanma davasındaki bilgilere göre yapılan yayının hukuka uygun olduğunu savunmuştur. Dava konusu yayınlarda, davacının eşinin evde cinsel güç artırmak için kullanılan ilaç bulduktan sonra aldatıldığını düşünerek bunu boşanma davasına gerekçe yaptığı anlatılmıştır. Yayında ayrıca, davacının birinde eşi ile diğerinde ise başka bir kadınla birlikte çekilmiş iki resmi de kullanılmıştır. Davacı ve eşi toplumda tanınan ve özel hayatları ile toplumun ilgisini çekecek kişiler değillerdir. DAVACININ EŞİNİN BOŞANMA NEDENİ OLARAK BELİRTTİĞİ BİR HUSUS ÖNE ÇIKARILARAK VE RESİMLERİ DE KULLANILARAK YAPILAN YAYIN, DAVACININ YAŞADIĞI ÇEVREDEKİ SOSYAL KİŞİLİK DEĞERLERİNE ZARAR VERECEK NİTELİKTEDİR. Böyle bir yayının yapılmasında kamu yararı olduğu da söylenemez. Böylece dava konusu yayın ile davacının kişilik haklarına hukuka aykırı biçimde zarar verildiği kabul edilmeli ve uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmelidir.”

Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin cinsel hayata dair haberlerde kamu yararı bulunmayacağına dair 2000/3473 Esas ve 2000/6168 Karar numaralı kararına göre;

“Kişilik haklarına saldırının, koşul ve kapsamı Medeni Kanun’un 24. maddesinde belirtilmiş, Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise saldırının varlığı halindeki yaptırımı düzenleme altına almıştır. Her iki maddenin temel ögesi hukuka aykırılıktır. Eylemin, hukuka aykırılığının varlığı için öze ve biçime ilişkin koşulların irdelenmesi gerekmektedir. Öze ilişkin koşullar gerçeklik, güncellik ve kamu yararıdır. Kamu yararı ögesi toplumsal ilgi olarak da tanımlanabilir. Yayın hakkının sınırlarının en önemlisi “gerçeklik” ögesidir. Haber Gerçeğe uygun olmalıdır. Gerçeklik verilen habere ya da anlatılmak istenen amaca ve hedefe konu olan içeriği, yayın sırasında olayla ilgili durumuna uygunluk anlamına gelmektedir. Biçime ilişkin koşul ise anlatımda ve sergilenişteki ölçülülüktür. Bu koşulların varlığı halinde haberin hukuka aykırı olmadığı sonucuna varılmalıdır. Öte yandan basın kişinin sır alanına saldırıda bulunamaz. Sır alanı; kişilerin kendisi ve güvendiği kişiler dışında topluma o kapalı tutulan bir alandır. Özel dostluklar, ikili ilişkiler, DUYGUSAL VE CİNSEL YAŞANTI, aile yaşantısı bu alana girer. İlgilinin izni dışında yapılan bir açıklama hukuka aykırıdır. Bu tür yayınlardan kamu yararının varlığından da söz edilemez.”

 
Bir haberin bir gazetede çıkmasıyla birden çok gazetede çıkması manevi tazminat miktarını azaltıcı değil kanımızca bilakis arttırıcı bir sebep sayılmalıdır. Zira günümüzde internet sitesinde veya sosyal medyada yer alan bir yayın hemen diğer internet siteleri ve sosyal medya uygulamalarıyla paylaşılmakta ve adeta bir yayın dakikalar içerisinde onlarca yayın haline gelebilmektedir.
Medya yolu ile yapılan kişilik hakkı ihlallerinde ihlalin meydana geldiği kaynak da önem taşımaktadır. Örneğin gazetede yayımlanan bir yazı ile bir televizyon kanalında yapılan açıklama aynı şiddette olmayacaktır. Dava konusu olayda ise, hem gazetede yayımlanmak suretiyle yapılan bir haber hem de internet üzerinden kitlelere ulaşan bir haber söz konusudur.
Özellikle internet aracılığı ile kişilik haklarına saldırılarda konu çok farklı boyutlara taşınabilmektedir. İçeriğin her daim, her yerden ve herkes tarafından ulaşılabilir nitelikte olması, içinde yaşadığımız çağın gereklerindendir. Bu anlamda gazete yahut dergi gibi yazılı basından ziyade internet üzerinden yapılan yayınlarda olduğu gibi sınırları bulunmayan kitle iletişim araçları ile aynı fiilin işlenmesi neticesinde oluşacak manevi zararın çok daha şiddetli olacağı malumdur. Bu bakımdan, yer ve zaman kısıtlaması söz konusu olmaksızın ve belli bir okuyucu kitlesi ile sınırlı kalmaksızın bir internet sağlayıcısının olduğu her noktaya ulaşma imkânına sahip kişilerle ilgili yapılan haber ile ilgili hükmedilen manevi tazminat tutarı doğru orantıda olmalıdır. Gazetede yayınlanan haber belki o gün etkisini göstermekte oysa internette kalan bölümü ise sürekli olarak ulaşılır olduğundan verdiği zarar daha ağır olmaktadır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 3.10.1996 tarih ve 1996/7350 E. – 1996/8741 K. sayılı kararına göre,

“Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hâkim manevi tazminatı miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarı belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hak ve nısfetle hüküm vereceği Medeni Kanunun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Davaya konu olan bu işte yayının niteliğine göre takdir edilen manevi tazminat çok azdır, daha üst düzeyde tazminat takdiri için kararın bozulması gerekir.”